Vincent Van Gogh
Famous artist Vincent Van Gogh's portraits and self
portraits (Portre Resimleri)
Vincent van Gogh 150 Yaşında - Oto portreler ve
Portreler
Vincent van Gogh 30 Mart 1853 tarihinde
Hollanda’nın Kuzey Brabant bölgesindeki Groot-Zundert
kasabasında doğmuştur. Onu doğumunun 150. Yılında düzenlenen
bu anma sergisinde otoportrelerinden ve portrelerinden 60
tanesi bir araya getirilmektedir.
Bu yapıtlar sanatçının 1886 Baharı ve
1890 Haziran sonu arasındaki yaklaşık dört yıllık sürede
Paris, Arles, Sainte-Remy ve Auvers-sur-Oise’dee
gerçekleştirdiği otoportre ve portre türü yapıtların
imgelerinden oluşmaktadır.
Hepsi çok önemli müzelerde veya özel
koleksiyonlarda yer alan bu resimlerin tümünü bir araya
getiren gerçek bir serginin ülkemiz koşullarında
varedilmesinin olanaksız demesek de çok zor olduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır. Sanal ortamda da olsa Türkiye’de
gerçekleştirilen bu ilk Vincent van Gogh sergisinin öncelikli
amacı yurdumuzun her köşesinden izleyicilerimize bu önemli
ressamı tanıtmak ve onun yapıtları aracılığı ile ilgili
gençlerimizin görsel eğitimine katkıda bulunabilmektir.
Sergideki yapıtlar; tüm izlenimcilerin etkilendikleri Japon
baskılarının(1) ve Vincent van Gogh’un Paris’te izlenimciler
ve yapıtları ile tanışmasının izlerini taşırlar. Sergideki ilk
otoportre ile onu izleyen sonrakilerin kıyaslanması ressamın
paletindeki ve sürüş biçimlerindeki çarpıcı değişimin öyküsünü
dilegetirir. Sergide 33 otoportre, Postacı Roulin ve aile
fertlerini konu alan 6 yapıt, malzeme satıcısı Pere Tanguy’un
3 portresi, Dr. Gachet’in 2 ve onun karısının bir portresi yer
almaktadır. Diğer 15 portre arasında Cezayirli askerler ve
komutanları, bir çoban, ressamın annesi, bir bar sahibesi, bir
sanatçı ve poz vermeyi kabul eden çeşitli genç kadınlar ve
kızlar yer almaktadır.
Sanatçının yaşamının son dört yılından seçilen otoportreler ve
portreler aynı zamanda ressamın ruh halinin ve çevresindeki
insanlarla kurabildiği çok sınırlı sosyal iletişimin de bir
aynasıdırlar. Gerçekleştirdiği otoportreleri aracılığı ile
sanatçının nasıl kendisi ile hesaplaştığını ve başkalarının
portrelerini yaparak kendisine nasıl – çok sınırlı da olsa -
bir sosyal çevre oluşturduğunu bu resimlerinden
izleyebilmekteyiz.
Onu yaşama bağlayan en önemli şey resim yapmak ise ikinci en
önemli şeyin kardeşi ile iletişimi ve onun sağladığı maddi
destek olduğunu ve Van Gogh’un Theo’ya 668 adet mektup
yazdığını bilmekteyiz. Arles döneminde kentin postacısı Roulin
ve ailesi besbelli ki bu mektup trafiğinin sayesinde
sanatçının yaşamına girmişler ve ressamın sergide 6’sı
görülebilecek portrelerinin konusu olmuşlardır. Ressamın
postacı ile karısının ve bar sahibesi Madame Ginoux’nun
portrelerini farklı arka fon motifleri ve armonileri ile
defalarca boyayarak yinelemesi, ancak bir beğendirme, kabul
ettirme ve sevilme isteği dürtüsü ile de açıklanabilir. Onun
doktorlarını ve onların aile fertlerini konu alan yapıtlarını
da aynı duygular içerisinde gerçekleştirdiğini söylemek yanlış
olmaz. Yaşamına son vermeden önce gerçekleştirdiği genç
kadınları ve kızları konu alan dört yapıtını ise, yirmi
yaşlarında iki kez delicesine aşık olup ikisinde de karşılık
bulamayarak onuru kırılan tutkulu bir insanın geçmiş anılarına
yolculuklar olarak değerlendirmek de mümkündür.
Aynalar aracılığı ile kendisiyle, o ana kadar ki yaşanmışlığı
ile yüz yüze veya sınırlı bir tanışıklık sayesinde önüne
şövalesini kurabildiği “düz” ve sıradan bir yaşam biçimini
seçmiş çağdaşı insanların aracılığı ile onların yaşamına
bakmak, girmek… Sergideki 60 yapıtı okumanın yollarından
birisi bu olabilir. Son dört yıldan seçilen 33 otoportrenin
tümüne egemen olan duygu doğal olarak sürekli kendisi ile
hesaplaşma içerisinde olan ve yaşamının ve ürettiklerinin
değerini sorgulayan ve mücadelesini bu koşullarda sürdürmenin
ne ölçüde doğru olduğunu sürekli gündemde tutan acılı bir ruhu
akla getirmektedir. İnsanlar emeklerinin, çabalarının
karşılığını alamadıklarında, kendilerini ve ürettiklerini
beğendirme çabalarında başarısız olduklarında mutsuz olurlar;
ayrıca çevreleriyle bu kopuk veya çok sınırlı iletişim nedeni
ile yaşamlarını sürdürmek için gereken en temel gereksinmeleri
sağlamakta da zorlanırlar. Kardeşi tarafından desteklenmesine
karşın, Vincent van Gogh için bu desteğin madden ve manen
yaşamının daha fazla sürdürmesine – hastalığının da etkisi ile
– yetmediği anlaşılmaktadır. Seçilen otoportre ve portrelere
yönelik bir başka bakış açısı da, ressamın özellikle
otoportrelerinde araştırdığı armoniler, sürüşler ve arka fon
çeşitlemelerinin incelenmesi ve kıyaslanması olabilir. Bunlar
da yapıtlarının albenisini daha fazla arttırmaya yönelik
araştırmalar olduğu kadar; farklı ruh hallerinin
yansıtılmasına yönelik düzenlemeler olarak da görülebilirler.
Arles’ten Theo’ya bir mektubunda yazdıkları bu değişimin
bilincinde olduğunu gösterir, “Paris’te öğrendiklerimden
uzaklaşıyorum. İzlenimcileri tanımadan önceki düşüncelerimi
yeniden buluyorum da ondan…. İzlenimciler çok geçmeden kusur
bulurlarsa hiç şaşmam, çünkü çalışma yöntemim onların
fikirlerinden çok, Delacroix’nınkilerden kaynaklanıyor. Çünkü
gözümün önündekini olduğu gibi tuvale yansıtmaya çalışacağıma,
kendimi daha güçlü biçimde ifade edebilmek için renkleri daha
keyfi kullanıyorum…”(2)
Nietche’nin “ruhun aynası” olarak nitelendirdiği insan yüzüne
odaklı bu 60 yapıt aracılığı ile insanlık tarihinin en trajik
ve yaratıcı yaşam öykülerinden birisini izleyen ve ressamın
duyarlılığını kavrayabilen herkesin çok boyutlu kazanımlar
edineceğini ve kendi yaşamlarının geçmişine ve geleceğine
önemli iç yolculuklar başlatabileceklerini düşünüyorum.
Haşim Nur Gürel, 22 Ocak 2003 Levent
(1) “Kabul et şunu: bu basit Japonlar'ın, doğanın ortasında
sanki kendileri birer çiçekmiş gibi yaşayan Japonların bize
öğrettiği neredeyse başlı başına bir din değil mi? Bana öyle
geliyor ki, Japon resmini inceleyen herkes çok daha neşeli ve
mutlu oluyor. Gelenek ve göreneklerle dolu bir dünyada
aldığımız tüm eğitime ve yaptığımız çalışmalara karşın doğaya
dönmeliyiz bence.” Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, YKB
Yayınları, Pınar Kür Çevirisi, Arles Eylül sonu 1888 tarihli
bir mektubundan.
(2)Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar, YKB Yayınları, Pınar
Kür Çevirisi, Arles, Ağustos ortası 1888 tarihli bir
mektubundan. |
Biyografi
1853 30 Mart, Vincent Kuzey
Brabant’ın Groot Zundert ilçesinde doğar. Bölge papazı Theodorus van
Gogh’un ilk çocuğudur. 1857 1 Mayıs. Erkek kardeşi Theo doğar. 1869 30 Temmuz. Lahey’deki resim galerisi Goupil ve Ortakları’nda
çalışmaya başlar. 1872 Kardeşi Theo ile mektuplaşmaya başlar.
1873 Mayıs. Şirketin Londra şubesine gönderilir. Theo ise Ocak
ayında aynı şirketin Brüksel şubesinde çalışmaya başlar. Londra’daki
ev sahibesinin kızı Ursula Loyer’e evlenme teklif eder ve
reddedilir.
1874 Ekim ayında geçici olarak şirketin Fransa şubesine gönderilir;
Aralık’da Londra’ya geri döner.
1875 Mayıs. Yine Paris şubesine gönderilir. İşvereni ile sorunlar
yaşar. Dinsel mistisizme ilgi duyar. 1876 Ocak. İşvereni üç aylık işe son verme ihbarı yapar. Nisan’da
öğretmen olarak İngiltere’ye – önce Ramsgate, sonra Islewort- gider.
Noel’de ailesinin taşındığı Etten’e gider ve Hollanda’da kalır. 1877 Dordrecht’de bir kitapçı dükkanında çalışmaya başlar. 9
Mayıs’ta Amsterdam’a taşınır. Teoloji bölümüne girmek için
üniversite giriş sınavlarına hazırlanmaya başlar. 1878 Temmuz. On beş ay çalıştıktan sonra, sınava girmekten vazgeçer;
Brüksel’deki Din Okulu’na girer, ancak üç ay sonra buradan da
ayrılır. Aralık’ta Belçika’nın Borinage bölgesindeki kömür madeni
işçilerine kendi hesabına vaizlik yapmaya başlar. 1879 Ocak. Wasmes’de altı aylığına geçici vaiz olarak iş bulur.
Temmuz’da işindeki aşırı istekli tutumu nedeni ile işine son
verilir. Cuesmes’de kendi hesabına vaizlik yapmayı sürdürür.
1880 Temmuz/Ağustos. Ressam olmaya karar vererek maden işçilerini
çizmeye başlar. Ekim’de Brüksel’e giderek anatomi ve perspektif
dersleri alır; bu dönemde kardeşi Theo ona yaşamını sürdürmesi için
para yardımı yapmaya başlar. 1881 Nisan ayının 12’sinde Etten’e döner, ailesi ile kalır. Kuzeni
Kee Vos’a aşık olur ve yine karşılık bulamaz ve çok etkilenir. Ekim
ayında Anton von Rappard ile yazışmaya başlar. Aralı başında Lahey’e
yerleşerek Lahey ekolünün başarılı temsilcilerinden Anton Mauve’dan
resim dersleri alır. 1882 Ocak. Fahişelik yapan Clasina Maria Hoornik (Sien)’I evine alır
ve onunla yaşamaya başlar. Bir kaç ay çalıştıktan sonra Mauve ile
arası bozulur. İngiliz sanat dergileri koleksiyonu yapar. Amcası
C.M. van Gogh’un ısmarladığı Lahey Manzaraları dizisinden on iki
tane yapar ve ona satar. 1883 Theo ağabeyine Sien’den ayrılması için baskı yapar. Van Gogh
kuzey doğu Hollanda’da bir eyalet olan Drente’ye giderek bir buçuk
ay doğada yalnız başına yaşar. Aralık’ta babasının atandığı Nuenen’e
giderek ailesinin yanında kalır. 1884 Nuenen’de komşusu Margot Begemann ile ilişkisi olur. Ailesi
ilişkiye karşı çıkar, kadın intihara teşebbüs eder ve ilişki sona
erer. Natürmortlar, dokumacılar veköylüler ile ilgili resimler ve
baş etütleri yapmayı sürdürür. Theo Vincent’in Mart başında yaptığı
teklifi bir süre sonra kabul eder: buna göre Vincent’in bundan böyle
yaptığı tüm resimler Theo’nun ona göndereceği ayda 150 frank
karşılığında onun olacaktır. 1885 27 Mart’ta babası ölür. Nisan-Mayıs aylarında “Patates
Yiyenler”i yapar. Kasım ayında Antwerp’e taşınır. 1886 Ocak ayında Antwerp’teki Akademiye girer; Şubat ayında Paris’e
gider. Theo ile birlikte Rue de Laval’de oturur. Cormon Atölyesi’nde
çalışır. Haziran’da Theo ile birlikte Monmartre’da Rue Lapic 54 ‘e
taşınır. Parisli sanatçılarla tanışır, Japon sanatına hayranlık
duymaya başlar. 1887 Yapıtlarını çeşitli galeri dışı yerlerde sergiler ama başarı
kazanamaz. Haziran’da, Asnieres’de Emile Bernard ile birlikte
çalışır. 1888 20 Şubat’da Provence’a Arles’e hareket eder. Mart ayında E:Bernard
ile yazışmaya başlar. Eylül ayında “Sarı Ev”e taşınır. 23 Ekim’de Gauguin Brötanya’dan gelir. Aralık’ta Theo Johanna Bonger ile
nişanlanacağını duyurur. 23 Aralık ilk ruhsal bunalım. Kulağını
keser. 27 Aralık’ta Gauguin onu bırakarak Paris’e gider. 1889 7 Ocak’ta hastaneden eve döner ve çalışmaya başlar. 4 Şubat’ta
ikinci krizini geçirir; iki hafta süren bu krizi bir üçüncüsü izler.
Hastaneden salınmaması yönünde Arles halkının baskı yapması
sonucunda Nisan sonuna dek orada kalır. Theo 17 Nisan’da evlenir.
Vincent Sainte-Rmy’deki Saişnt Paul de Mausole akıl hastanesine
yatmayı kabul eder. Temmuz başından Ağustos ortasına dek ve Noel’den
yılbaşına dek iki kriz daha geçirir. 1890 Ocak’ta Mercure de France’da Albert Aurier’in van Gogh’un
yapıtlarını öven bir yazısı yayınlanır. Ocak sonu bir hafta süren
altıncı krizini yaşar. 31 Ocak’ta Theo!nun oğlu doğar, adını Vincent
Willem koyarlar. Şubat ortalarında gelen yedinci kriz Nisan ortasına
kadar sürer. Mart ayında bir tablosu Brüksel’de 400 franga
satılır.17 Mayı’ta Paris’e gider; üç gün Theo’nun yanında kalır. 21
Mayıs’ta Dr. Gachet’nin kontrolünde olacağı Auvers’e gelir. 21
Temmuz’da Paris’te Theo’yu ziyaret eder, ve başka ressam arkadaşları
ile görüşür. Auvers’e döner ve 27 Temmuz’da kendini tabanca ile
vurur, 29 Temmuz’da ölür. Auvers’e gömülür.(*)
(*) Theo’ya Mektuplar (Pınar Kür Çevirisi) , Yapı ve Kredi
Yayınları, Eylül 1996’den yararlanılarak hazırlanılmıştır.
Vincent van Gogh’a ilişkin daha geniş bilgi için:
The Vincent van Gogh Gallery Van Gogh Museum
Van Gogh & Gauguin |
Ressam Van Gogh'un; Hayatı, Eserleri
Mektupları
Vincent
Van Gogh, bir papazın oğlu olarak 1853 yılında Hollanda’nın
güneyinde bir köyde dünya’ya geldi.
19.yüzyılın yazgısı en trajik
sanatçılarından biri olan Van Gogh, içinde sürekli bunaltılar yaşar
ve hiçbir işe yaramadığına olan inancı, bir şeyler yapma, bir çıkış
bulma isteğidir bunaltılarının nedeni.
Acı
çeker, mutsuzdur, huzursuzdur ve yalnızdır ama resimleriyle neşe ve
sevinç uyandırmak istemiş, acıları sevince, hüzünleri neşeye ve
yalnızlığı birlikteliğe döndürmeye çalışmıştır.
İnsanların yalnızlık, hüzün ve acı içindeki hallerinden etkilenip
bunları da resimlerinde yansıtmıştır. Acı çekenlere ilgi duymuştur;
içinde yaşadığı dünyada kendisini uyumsuz hisseden bütün
melankolikler gibi.
Mutsuz
olması yalnızlığındandır.
Hiçbir zaman hiçbir şeyi başaramayacağına olan inancı,
kendisinden kuşku duyması, trajik yazgısı, yaşamına son vermesidir
onu melankolik yapan. Dünyada kendisini alçalmış, sevgilerden uzaklaşmış görmüştür Van
Gogh.
Yararsızlığının
kendi elinde olmadığını, yazgının çizdiği olaylar dizisi sonucu bir
kafese tıkıldığını, bir şeyler yapmak istediğini ama bunun yolunu
bulamadığını yazar Theo'ya mektuplarında.
Daha sonra yapacağı işi bulmuş ve kendini tamamıyla ona adamıştır
büyük bir coşkuyla.
İlk dönem karakalem çalışmalarında maden işçilerini, köylüleri
ele almış, patates yığınları, dokuma tezgahı gibi konuları işlemiş
bir yandan da kasvetli gökler ve koyu renklerle iç karartıcı
manzaralar resmetmiştir.
Patates
Yiyenler tablosu bu kasvetli ve iç karartıcı dönemini simgeler (
Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). 1885 tarihli resimde iç mekanda
günlük yaşam konu edinilmiştir. İşçiler kendi ektikleri patatesleri
paylaşarak yerken gösterilmişlerdir.
Tek ışık kaynağı yukarıdan sarkan bir lambadır.
Lambanın
ışığı patatesleri aydınlatır. Resmin genelinde aynı renk ve tonlar
hakimdir. Yeşilin ve kahverenginin koyu tonları. Patatesin tozlu
rengini elde etmeye çalışıyordu. Bütün resme hakim olan renk yabani
patates rengiydi. Resmin kasvetli ve karanlık görünümü ve insanların
yüzleri, yoksulluğu melankolik bir atmosfer yaratıyor.
Bu tür insanları gözlemleyen Van Gogh da yoksulluğun ne demek
olduğunu biliyordu.
Bu
dönemlerde kardeşine yazdığı bir mektupta " Böyle devam ederse
hedefime varamayacağım. Bu kadar uzun zaman aç kalmasaydım bünyem
daha kuvvetli olurdu. Fakat her seferinde daha az çalışmak ya da aç
kalmak şıklarından birini seçmem gerektiğinde ben hep aç kalmayı
tercih ettim. Bir insan buna nasıl dayanabilir? Açlığın etkisini
resimlerimde öylesine görebiliyorum ki geleceğim için
kaygılanıyorum".
1882
tarihli Hüzün adlı taşbaskısında oturan çıplak bir kadın tasvir
edilmiştir (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Kadının başı dizine
doğru eğilmiştir ve kolları arasında kalmıştır. Koyu renk uzun
saçları çıplak sırtından aşağıya dökülmektedir. Saçlar ten rengiyle
kontrast oluşturur.
Figürün dış hatları belirginleştirilmiştir. Kolları arasında
kalan yüzü görülmez ama büyük ihtimalle ağlamaktadır ya da üzgün bir
ifade içindedir. Tek başına bırakılmış, çaresiz bir durumu vardır.
Kederleriyle birlikte yapayalnızdır, itilmiştir. Kederin dokunaklı
bir ifadesine tanık oluyoruz. Buradaki kadın Van Gogh'un birlikte
yaşadığı alkolik, gebe ve fahişe Sien'dir. Bu resmin bir de
karakalemle yapılmış deseni vardır.
Van
Gogh'un 1890 yılında Sonsuzluğun Eşiğinde - 1890- adlı resminde de
yine kederler içindeki bir insanın tasviri vardır (Rijksmuseum
Kröller Muller, Otterlo ). Resimde sandalye üzerinde oturan mavi
pantolon ve gömlekli yaşlı bir adamın derin acısı yansıtılmıştır.
Yaşlı adam yumruk yaptığı elleriyle yüzünü kapamış, dirseklerini
bacaklarının üzerine dayamış ve öne doğru eğilmiştir.
Gözleri
ve yüzü görünmüyor ama o da ağlamaklı ve yıkılmış bir durumdadır.
Yine aynı yıl yaptığı Doktor Gachet'in Portresi -1890- adlı resimde
de masaya dirseğini dayamış oturan bir adam görülür (Musee du Jeu de
Pavme,Paris). Beyaz kasketli figürün yumruğu yanağında be başını
destekler. Düşünceli ve kederli görünümlü Doktor Gachet'in kendisine
sinirli olduğu kadar hasta göründüğünü de belirtir Van Gogh.
Figürün yüzünde melankoli, hüzün, çaresizlik ve umutsuzluk
hakimdir. Bu hüzün resmin her yanına yayılır.
Bütün
renkler ve çizgiler bu melankolik atmosfere uyar. Figürün çizgileri
kasvetli görünümü izler ve bu duygusal ruh halini açığa vurur.
Üzerindeki lacivert ceket ve arka planın koyu mavi rengi ve yüzün
solgunluğu ifadeyi güçlendirir.
Ren Nehrinde Yıldızlı Bir Gece -1888- adlı manzarasında yıldızlı
gecenin tasviri göz kamaştırıcıdır. Işık saçan yıldızlar, kıyıdan
denize vuran yapay ışıklar ve lacivertle mavi tonları resmin
bütününe yayılır. Ön planda yürüyen bir çift görülür. Buradaki ve
başka resimlerinde görülen çiftlerden erkek olanı kızıl saçlı olarak
tasvir edilmiştir.
Hayatı
boyunca yalnız olan ressam gerçek hayatta asla bulamadığı eşini
resimlerinde hep yanında çizmiştir. Figürler manzarada çok küçüktür
ve yüzleri seyredene dönüktür. Bir mektubunda " Gece manzaralarını
ve gece ortamının özelliklerini, gecenin gerçek karanlığı içinde ve
yerinde tuvale aktarma sorunu beni her taraftan kuşatmakta" diye
yazmıştı. Gökyüzündeki yıldızlara gitmek için ölümün bir araç
olduğunu belirtir. Ölümle ulaşılan yıldızların erişilir
olabileceğini düşünüyordu. Gece karanlıktır, korkudur, ölümdür,
uykudur, yalnızlıktır, hüzündür.
Bulutlu
Göğün Altındaki Buğday Tarlası -1890-resmi için "bunlar kasvetli
gökyüzünün altında uzanan uçsuz bucaksız buğday tarlaları...derin
kederi ve sonsuz yalnızlığı ifade etmekte zorlanmadım" diye yazar
Theo'ya mektubunda. (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Ancak ona
göre üzüntü ve üzgün yine de iyileştiricidir ve neşelidir. Resmin
yarısından çoğunu kaplayan koyu mavi tonların hakim olduğu gökyüzü
altında sarılar ve yeşiller beyazlarla ışıklandırılmış tarlalar
uzanmaktadır. Önde birkaç küçük gelincik başı vardır. "Kanımca
somurtkan yeşil renkler toprak rengi tonlarıyla iyi bir uyum içinde;
bunda sağlıklı ve bu yüzden itici bulmadığım bir üzüntü havası var"
Buğday
Tarlası ve Kargalar ' da -1890-yine kasvetli ve karanlık bir gökyüzü
tasviri vardır (Vincent Van Gogh Museum, Amsterdam). Van Gogh bu
resimle de yine kederini ve aşırı yalnızlığını iletmeye çalışmıştır.
Geniş tarladan üç ayrı yol ayrılır. Seyreden resmin köşesinde veya
tarlada patikanın sonunun ve ufkun nerede olduğunun bilinmezliğiyle
sarsılır. Geniş açık tarlaların normal perspektif kurgusu tersine
dönmüştür. Çizgiler resmin önünde buluşmak için ufuktan kaçar.
Vincent
bu resmi yaparken önünde malzemeleriyle ufka doğru yükselen iki
yolun böldüğü buğday tarlasının - üçüncü yol resmin sağ alt
köşesinde kalmıştır- karşısında yere çökmüş ve önce sola sonra sağa
iki kez ateş etmişti. Kara kuşlar ölümü çağrıştırır. Fırtınalı alçak
gökyüzünde uçuşan kargalar ve gökyüzünde belirgin mor fırça
vuruşları izleyende yalnızlık ve keder duygularını uyandırır. 29
temmuz 1890 da kendini vuran Van Gogh iki gün sonra ölmüştür.
Ölümünden sonra üzerinde bulunan kardeşine yazdığı ama göndermediği
mektupta " kısaca sanat uğruna hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu
yüzden aklımın yarısını yitirdim" diye yazmıştır.
Van Gogh'un "Theo'ya Mektuplar"ından Yola Çıkarak
|
"Acı duymak gülmekten iyidir, zira acı insanın yüreğini arıtır.
İnsanları diri diri gömercesine kilitleyip çevrelerinde duvarlar
örenin ne olduğu bilinmez ama yine de bir takım duvarların, tel
örgülerin, demir parmaklıkların varlığı hissedilir. Bütün bunlar bir
kuruntu, bir hayal midir? Sanmıyorum. Ve insan kendi kendine sorar;
Tanrım bu uzun süreli mi, temelli ve herkes için geçerli olan bir
ebediyet midir?"
van Gogh resimde kendini yaşamdan koparıp alacak yolu arıyordu.
Coşkusunu, içinde kopan fırtınaları, hüzünleri, aşırı hislerini
portrelerine yansıtan ikinci bir ressam daha yoktur. Kendisiyle
sürekli hesaplaşan, bir türlü emin olamayan, bir başkasının eline
bakmaktan dolayı sürekli ezik ve hassas olan ama gittiği, inandığı
yoldan vazgeçmeyen, çevresindekiler tarafından anlaşılamamış bir Van
Gogh. Acılarıyla, mutsuzluğuyla, huzursuzluğuyla, arayışları, hırsı,
coşkusu, sonsuz yalnızlığı, sevgiye açlığı, yoksulluğu, yaptığına
duyduğu saygı, kısa yaşantısına sığdırdığı onca yapıtı, erkek
kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplar, hastalığı, krizleri, bir tas
çorba ile boya tüpü arasındaki seçimleri onu Van Gogh yapanlar.
"Çoğu zaman 30 yaşında olduğuma inanamıyorum. Çok daha yaşlı
hissediyorum kendimi. En çok beni tanıyanların çoğunun bana 'rante'
gözüyle baktıklarını düşündüğümde ve bazı şeyler değişmezse belki de
haklı çıkacaklarına inandığımda içim kararıyor, sanki bu şimdiden
gerçekleşmişçesine bir umutsuzluğa kapılıyorum"
Vincent Van Gogh'un Resimleri
Portre Resimleri
|
|